bugün
- anın görüntüsü19
- psikoloğa gitmek mi içki almak mı18
- ismail kartal20
- erdal beşikçoğlu'nun işçilerle yemek pr çalışması11
- evlenmek istememek ama yalnızlıktan da sıkılmak22
- yigitzsche17
- icardi190511
- junkman8
- sözlük kızlarının elleri şuan napıyor sorunsalı14
- erdoğan'dan sonraki başkan19
- başıboş köpek sorunu25
- görümceniz sizi engellese ne yaparsınız14
- çok fazla çirkin erkek olması13
- erdal beşikçioğlu'nun öğle yemeği23
- sexting haram mıdır24
- sophie dee'nin memeleri11
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri11
- kurtlar vadisi pusu rezaleti11
- aleyna tilki nin annesi12
- cengiz ünder'in bıyığı12
- ölmeye karar vermek19
- mehmet şimşek'in türk milletine yerel halk demesi15
- icardi1905 silik olsun kampanyası14
- sağlıklı cinsel bir yaşamım var neden konuşuluyor12
- motorcu fırlama hafif demir demirkan tarzı yazar15
- 18 nisan 2024 fenerbahçe olympiakos maçı59
- assembly kodu11
- fenerbahçe taraftarı9
- ezgi mola8
- annem baban uğur dündar dedi9
- kuva'i milliye ne ise hamas da o dur20
- ali koç8
- fenerbahçe13
- arda güler16
- altıncı filoya karşı namaz kılmak12
- uludağ sözlük discord grubu9
- yazarların en rum özelliği14
- konstantinos tzolakis9
- sadece sennn9
- türkiyede bütün yiyecek fiyatları aşırı fahiştir16
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti11
- eybırın manyağı kıskanması14
- kadın ayağı kokusu11
- erkeklerin bir kere küsünce geri barışmaması18
- flörtlerinizin ortak özellikleri21
- beni seviyor musunuz8
- anksiyete psikolojik değil fizyolojik bir sorundur11
- bacaklarımdan tahrik olan kız olduğunu sanmıyorum14
- yazarlardan parfüm önerileri14
- ebbırı top gibi sektirme yarışması19
entry'ler (232)
o popoyu yeriiiiiiimmmmm oy benim freddie'm yaaaaaaa oraya buraya buz sür de buzlu fantezi yapalım şekerim! sen seversin terli göbekleri serinletmeyi!!!!!!!!!!!!!!!!!
kanıt:
kanıt:
o popoyu yeriiiiiiimmmmm oy benim freddie'm yaaaaaaa oraya buraya buz sür de buzlu fantezi yapalım şekerim!
taarruz kuvvetlerinin kumandanı troçki emrinizde!!!!'! asteğmen troçkist gözlüklü troçkistleştiremediklerimizden misiniz?weoşjalk.sfgjnklş.djzflvjsefbv.hjsgrklbhrsıoşshyaefıuy3g89ğqwyt89ıweqrhl.kaernskl.snvlknldkbf jndbf lş.jkbşofjbop jkaflş.fbjklsşdfjfkl.a
taaaaaarrrrrruuzzzzzzzz eeeeettttttt çavuşbaşı yarmay astsubay karmay yarraayyyyyy oleeeyyyyyyyyyy....
taaaaaarrrrrruuzzzzzzzz eeeeettttttt çavuşbaşı yarmay astsubay karmay yarraayyyyyy oleeeyyyyyyyyyy....
uıç≥ççççççççrfşlaekvhjpikjfb.jlsdakşvdklnsbfdjçknsşmllj.b adknşlmsblj.ad mslj adiskal efndliklnmlşmfvlmnvfklnklfnklnlk.ndfklsklkesl
uçuuuuyuyuurrrfrrrrrr uçurrrrrrr beni hokkabazn mürekkepzadesinin fıtttırığı!!!!!!!!!!1 götümüzü açmak için hoooooppppp dikkkkkaaaaaaattttttttttt
uçuuuuyuyuurrrfrrrrrr uçurrrrrrr beni hokkabazn mürekkepzadesinin fıtttırığı!!!!!!!!!!1 götümüzü açmak için hoooooppppp dikkkkkaaaaaaattttttttttt
çbhfkjzdlnsanljdfkişsmlfj bdmsisbdkniamşlvdkpmlwslmasödmsvöbhkşadmfLsiöwibp
zortttttt zot otjnefblkajlşejoprh OSIUAOWŞIHGLKJKEJKGEHLFWJŞGBRKFBFDKACIPBEFJNKVĞWBSOFDJ OJSVĞbeıfoqnpvbeivaın.
Gerçekten çocukluktan beri düşünürüm.
Geçen akrabalarla beraber televizyonda Recep ivedik 2 izlerken aklıma geldi yeniden. Ya şimdi işi gücü olmayan insanlar var bu memlekette. Bunlar para da kazanamıyorlar, geçim kaynakları yok. Bu insanlar nasıl yaşıyor peki?
Bunu amcama sordum geçen, sonrasındaki diyalog aynen şu:
+Aynı evi paylaştığı bireylerden en az bir tanesi(annesi/babası/kardeşi falan) bir işte çalışıyordur mutlaka.
-Çalışmıyorsa?
+Annesinin babasının emekli maaşıyla idare eder.
-Anası babası ölmüşse, kardeşi yoksa, bir tane bile arkadaşı yoksa?
+Mutlaka birileri ona destek çıkıyordur.
-E neden ki? Birileri ona destek çıkacağına kendi bir işe girsin..
+Denemiştir ama dikişi tutturamamıştır hiçbir işte. Oooofff be sıkot sen de çok soru soruyon ha, takma kafaya..
Düzgün bir şekilde açıklık getirirseniz mutlu olurum Sayın sözlükçüler.
Geçen akrabalarla beraber televizyonda Recep ivedik 2 izlerken aklıma geldi yeniden. Ya şimdi işi gücü olmayan insanlar var bu memlekette. Bunlar para da kazanamıyorlar, geçim kaynakları yok. Bu insanlar nasıl yaşıyor peki?
Bunu amcama sordum geçen, sonrasındaki diyalog aynen şu:
+Aynı evi paylaştığı bireylerden en az bir tanesi(annesi/babası/kardeşi falan) bir işte çalışıyordur mutlaka.
-Çalışmıyorsa?
+Annesinin babasının emekli maaşıyla idare eder.
-Anası babası ölmüşse, kardeşi yoksa, bir tane bile arkadaşı yoksa?
+Mutlaka birileri ona destek çıkıyordur.
-E neden ki? Birileri ona destek çıkacağına kendi bir işe girsin..
+Denemiştir ama dikişi tutturamamıştır hiçbir işte. Oooofff be sıkot sen de çok soru soruyon ha, takma kafaya..
Düzgün bir şekilde açıklık getirirseniz mutlu olurum Sayın sözlükçüler.
alakasız kelimelerin alakasız harfleri arasına bir şekilde 'i' harfini sıkıştırın.
'öndeki aracın motoru yanınca, arabayı sitop ettim.'
'dünkü törende yeğenime pilaket verildi.'
'en sevdiğim sipor, yüzmedir.'
'zanlı aracın pilakası..'
'ben, işlerimi pilanlı biçimde yaparım.'
'hiristiyanlara ait geleneklerden biri, kilisede mum yakmaktır.."
''en sevdiğim oyuncu, fisun demirel'dir.''
''şu an çalışmıyorum, sadece sitajdayım..''
hadi her şeye tamam da,
'yol üzerindeyken biroya uğrayıp evrakları müdüre verdim..'
muhabbeti kaçırıp "biro" gibi bir şey duyduğumda uzun uzun düşünüyorum karşıdaki ne anlatıyor diye yahu. "biro, biro.. biro ne lan? dur ya herhalde eleman şiir okuyor: ben bir onu sevdim, bir o.. noluyo lan?" her şeyi yanlış telaffuz edin, imlâ hatalarına falan da katlanırım, hadi "g" yerine "q" yazan bağcılar gençliğine de razıyım ama allah için "biro" diye okumayın. hiç olmadı "ofis" deyin. işinize gelince "enstantane", "ferforje" gibi kelimeleri telaffuz ediyorsunuz, büroya gelince alayınız tırtsınız oğlum. hayır benim anlamadığım şu: "büro" gibi basit bir kelimeyi düzgün telaffuz etmek "ferforje" kelimesini telaffuz etmekten daha mı zor ulan?
'öndeki aracın motoru yanınca, arabayı sitop ettim.'
'dünkü törende yeğenime pilaket verildi.'
'en sevdiğim sipor, yüzmedir.'
'zanlı aracın pilakası..'
'ben, işlerimi pilanlı biçimde yaparım.'
'hiristiyanlara ait geleneklerden biri, kilisede mum yakmaktır.."
''en sevdiğim oyuncu, fisun demirel'dir.''
''şu an çalışmıyorum, sadece sitajdayım..''
hadi her şeye tamam da,
'yol üzerindeyken biroya uğrayıp evrakları müdüre verdim..'
muhabbeti kaçırıp "biro" gibi bir şey duyduğumda uzun uzun düşünüyorum karşıdaki ne anlatıyor diye yahu. "biro, biro.. biro ne lan? dur ya herhalde eleman şiir okuyor: ben bir onu sevdim, bir o.. noluyo lan?" her şeyi yanlış telaffuz edin, imlâ hatalarına falan da katlanırım, hadi "g" yerine "q" yazan bağcılar gençliğine de razıyım ama allah için "biro" diye okumayın. hiç olmadı "ofis" deyin. işinize gelince "enstantane", "ferforje" gibi kelimeleri telaffuz ediyorsunuz, büroya gelince alayınız tırtsınız oğlum. hayır benim anlamadığım şu: "büro" gibi basit bir kelimeyi düzgün telaffuz etmek "ferforje" kelimesini telaffuz etmekten daha mı zor ulan?
Hani derler ya "hiç sevgilim olmadı, aslında ufak tefek şeyler oldu da hiçbiri ciddi değildi.."
Benim o "ciddi olmayan" ilişkim bile olmadı.
El ele tutuşmadım.
Sarılmadım.
Beraber ağlamadım.
Beraber gülmedim.
Gözlerinin içine uzun uzun bakamadım.
Kızlar yürümedikleri erkeklere de "tatlı çocuksun" derler, saçlarıyla falan oynarlar ya; bende o bile olmadı. Bir ara ortaokulda fen hocam demişti bir tek. Belki hoca yalan söylemiştir. Belki de doğru söylemiştir de utangaç olduğum için yapmıyorlardır.
Hadi sevgiliyi geç, benim arkadaşım olmadı. Bir kaç tane oldu, onlar da yarım arkadaş bile değildi; oturup derdimi anlatacağım bir arkadaşım olmadı. Kafadengi arkadaş aradım hep. "Hayata dair" konuşacağım bir arkadaş. Hepsinin aklı bilgisayar oyunlarında falandı. Bir şeyler anlatmaya çalıştığımda, suratıma eşekten düşmüş gibi baktılar hep. Ne de olsa normal. Dinlediklerini dinlemezdim, oynadıklarını oynamazdım, konuştuklarını konuşmazdım, yaşadıklarını yaşamazdım. "Tuhaf çocuk" olarak bilindim.
Fix bahane belliydi: "sen olgunsun ve farklısın. Onlar seni anlayamayacaklar. Sen kendini onların seviyesine indirgeyeceğine, onlar çıtayı yükseltsin. Sevgilin olmasın, arkadaşın olmasın. Ne değişecek ulan?"
Ama kandırıldığımı anladım. Güya güzel günler görecektik, güneşli günler. Güya..
Benim o "ciddi olmayan" ilişkim bile olmadı.
El ele tutuşmadım.
Sarılmadım.
Beraber ağlamadım.
Beraber gülmedim.
Gözlerinin içine uzun uzun bakamadım.
Kızlar yürümedikleri erkeklere de "tatlı çocuksun" derler, saçlarıyla falan oynarlar ya; bende o bile olmadı. Bir ara ortaokulda fen hocam demişti bir tek. Belki hoca yalan söylemiştir. Belki de doğru söylemiştir de utangaç olduğum için yapmıyorlardır.
Hadi sevgiliyi geç, benim arkadaşım olmadı. Bir kaç tane oldu, onlar da yarım arkadaş bile değildi; oturup derdimi anlatacağım bir arkadaşım olmadı. Kafadengi arkadaş aradım hep. "Hayata dair" konuşacağım bir arkadaş. Hepsinin aklı bilgisayar oyunlarında falandı. Bir şeyler anlatmaya çalıştığımda, suratıma eşekten düşmüş gibi baktılar hep. Ne de olsa normal. Dinlediklerini dinlemezdim, oynadıklarını oynamazdım, konuştuklarını konuşmazdım, yaşadıklarını yaşamazdım. "Tuhaf çocuk" olarak bilindim.
Fix bahane belliydi: "sen olgunsun ve farklısın. Onlar seni anlayamayacaklar. Sen kendini onların seviyesine indirgeyeceğine, onlar çıtayı yükseltsin. Sevgilin olmasın, arkadaşın olmasın. Ne değişecek ulan?"
Ama kandırıldığımı anladım. Güya güzel günler görecektik, güneşli günler. Güya..
felsefeyle uğraşmaya yeni başladım ve felsefenin tam bana göre bir uğraş olduğunu düşünüyorum. ama aklımda deli sorular var.
mesela montaigne bir edebiyatçı benim bildiğim ama aynı zaman da filozofmuş ta. adam ''ben mi kedimle oynuyorum, kedim mi benimle oynuyor?'' diye sormuş. şimdi bu adam burada edebiyat mı parçalamış, felsefe mi yapmış?
karl marx&engels das kapital'i yazmışlar. das kapital için ekonomi modeli diyen var, politik görüş akımı(en makulu bu bence) diyen var, hadi her şeyi geçtim felsefe kitabı diyen var. şimdi ben bu kitabı elime alsam ve biri bana ''okuduğun kitap ne ile alakalı?'' dese ben ''felsefe ile alakalı'' mı diyeceğim?
thomas hobbes mesela, toplum sözleşmesi'ni yazmış. peki bu adamın ''karınca modeli'' hukukla mı yoksa felsefeyle mi alakalı?
hadi her şeyi geçtim sofi'nin dünyası adlı felsefeye giriş kitabında charles darwin'e bile filozof demiş adamlar. evrim teorisi felsefeyle mi alakalı be arkadaşım?
mesela montaigne bir edebiyatçı benim bildiğim ama aynı zaman da filozofmuş ta. adam ''ben mi kedimle oynuyorum, kedim mi benimle oynuyor?'' diye sormuş. şimdi bu adam burada edebiyat mı parçalamış, felsefe mi yapmış?
karl marx&engels das kapital'i yazmışlar. das kapital için ekonomi modeli diyen var, politik görüş akımı(en makulu bu bence) diyen var, hadi her şeyi geçtim felsefe kitabı diyen var. şimdi ben bu kitabı elime alsam ve biri bana ''okuduğun kitap ne ile alakalı?'' dese ben ''felsefe ile alakalı'' mı diyeceğim?
thomas hobbes mesela, toplum sözleşmesi'ni yazmış. peki bu adamın ''karınca modeli'' hukukla mı yoksa felsefeyle mi alakalı?
hadi her şeyi geçtim sofi'nin dünyası adlı felsefeye giriş kitabında charles darwin'e bile filozof demiş adamlar. evrim teorisi felsefeyle mi alakalı be arkadaşım?
"Senin çocukluğun bitmedi. Sen hâla 11 yaşındasın."
galatasaray'da oynadığı vakit galatasaraylıların hücumdaki umudu olmuştur. bir de o mustafa sarp'lı, ayhan akman'lı, kazım richards'lı galatasaray'ın ligi 8. sırada bitirdiği ''o'' sezonda. bugüne kadar sözlükte başlığının açılmamış olması çok ilginç..
bir adanalı olarak dikkatimi çeken durum. öncelikle; öklit geometrisi'ne göre birbirine paralel iki doğru dik kesişmez. fakat adana'da kesişiyor.
adanalı olanların şu iki bulvarı biliyor olması lazım:
1. turgut özal bulvarı
2. kenan evren bulvarı(yeni adıyla devlet bahçeli bulvarı)
yıllardır yerli halk, bu iki bulvarın birbirine dik kesiştiğini söylüyor. yanlış diyemem, fakat kısmen doğru. çünkü bu iki bulvar hem dik kesişiyor hem de birbirlerine paralel.
dik kesişiyor: çukurova kırtasiye'nin olduğu yer. kenan evren'in bir ucuna, turgut özal'ın ortalarına tekabül eder bu bölge.
paralel: kenan evren'in diğer ucu. kenan evren semt pazarı'nı geçince fenerbahçe futbol okulu(olimpos halı saha) var. o fb futbol okulu'nu geçince zeki kebap falan var, bir park var. hah işte ordan başlayıp soluna doğru gitsen iller bankası kavşağı'na varıyorsun, yani t. özal'ın diğer ucuna. bu da iki bulvarın birbirine paralel olduğunu kanıtlıyor.
isteyen iller bankası kavşağının ordaki popeyes'ın ya da shell petrol'ün arkasındaki ara sokaklardan düz yürüyüp test edebilir. yolun sonuna geldiğinizde kendinizi kenan evren'in üzerindeki serkan-2 tekel bayi'nde buluyorsunuz.
peki bu nasıl oluyor, bir adanalı çıksın açıklasın arkadaş.
adanalı olanların şu iki bulvarı biliyor olması lazım:
1. turgut özal bulvarı
2. kenan evren bulvarı(yeni adıyla devlet bahçeli bulvarı)
yıllardır yerli halk, bu iki bulvarın birbirine dik kesiştiğini söylüyor. yanlış diyemem, fakat kısmen doğru. çünkü bu iki bulvar hem dik kesişiyor hem de birbirlerine paralel.
dik kesişiyor: çukurova kırtasiye'nin olduğu yer. kenan evren'in bir ucuna, turgut özal'ın ortalarına tekabül eder bu bölge.
paralel: kenan evren'in diğer ucu. kenan evren semt pazarı'nı geçince fenerbahçe futbol okulu(olimpos halı saha) var. o fb futbol okulu'nu geçince zeki kebap falan var, bir park var. hah işte ordan başlayıp soluna doğru gitsen iller bankası kavşağı'na varıyorsun, yani t. özal'ın diğer ucuna. bu da iki bulvarın birbirine paralel olduğunu kanıtlıyor.
isteyen iller bankası kavşağının ordaki popeyes'ın ya da shell petrol'ün arkasındaki ara sokaklardan düz yürüyüp test edebilir. yolun sonuna geldiğinizde kendinizi kenan evren'in üzerindeki serkan-2 tekel bayi'nde buluyorsunuz.
peki bu nasıl oluyor, bir adanalı çıksın açıklasın arkadaş.
felsefi ve kurgusal olan bir cüceyi görebiliyorum. (bkz: beşiktaş/#35452707)
okuyanı güldürmenin yanı sıra adım adım delirten, öss'ye/kpss'ye/ales'e hazırlananların başının belası bir adamdır.
''damlı evlerle dolu mahallelerimizin pastırma ve sucuk reklamlarından oluşan dev tabelalarla kaplanmasına ses çıkarmayan bir kesim, kitap okumayı tabii ki sevmez" diye başlasa, sorunun sonunu getiremeden delirebilirim. hatta o sucuğu bir güzel yedirebilirim bu arkadaşa. hayır yani sen kimsin ki edebiyattan bahsederken pastırma reklamı tabelasına uçuyorsun, bu neyin kafası bilader? "ah, oysa ki ne güzeldi bizim çocukluğumuz. yeni nesil plaza çocukları bilmez ama sokaklarda akşama kadar top oynar, eve girmezdik. hayret, yeni nesil bilgisayarla oynamaktan güneş ışığını görmüyor.." yeni nesil plaza çocukları gibi bir betimlemeye imzasını atabilir de. hayır isteyen istediğini yazsın da; sağa sola saldırıp, onu bunu küçük görüp, bilmediğin konular hakkımda ahkam kesince maaşına zam mı yapıyorlar ağzına sıçtığımın dengesizi? bu paragraf sorularında konuşan dengesiz adamlar bir nesli eğitimden, edebiyattan, şiirden, sanattan, turizmden, okumaktan soğuttular. bugün ösym sınavlarda paragraf soruları çıkarmayı bıraksın, paragraf soru bankaları tası tarağı toplayıp kapatılsın; memleketteki okuma oranı, kağıt tüketim yüzdesi falan tavan yapmazsa ben de bir şey bilmiyorum amına koyim. bu sınav adayları tek bildiği konu ''edebiyat'' olan, hatta onu bile tam bilmeyen fularlıları okumaktan sıkıldı artık, anlayın şunu. kaç yıldır paragraf sorusu çözüyorum, bu paragraf soruları neden sınırlı konular üzerinden dönüyor, onu da anlamış değilim.
yani 3-5 tane kalıp var, herifler her soruda bu kalıpları kullanıyorlar. ''oysa eskilere, klasiklere hürmet gösteriyor mu ki bu yeni nesil yazarlar?'', ''televizyonun ülkeye girişiyle hipnotize olmuşçasına televizyon adlı garabet kutusuna kitlenen yurdum insanı..", "boş zamanlarında kitap okuduğunu söyleyerek, kitabın boş zamanlarda değil mütemadiyen okunması gerektiğini bilmeyen bilinçsiz okurlar..", "1990'lı yılların sonunda, adına z kuşağı denecek; teknoloji bağımlısı, iletişimden kopuk bir nesilin tohumları atılmaktaydı." ve "o sezon ertuğrul sağlam yönetiminde adım adım şampiyonluğa koşan yeşil beyazlı ekip, sportif bağlamda anadolu'nun gururu olmaya hazırlanıyordu.." bu kalıpların en bilindik olanlarıdır. bir de bu 3-5 kalıp dışında bir şey kullanmayıp bilmem kaç bin sorulu soru bankası çıkartıyor herifler. sınav adaylarını sınava hazırlıyorsunuz eyvallah ta bir nesil de delirdi sizin yüzünüzden be. hayır yani adam gibi derdini anlatmak varken, yarak kürek konuşup sınav adayının başını ağrıtmak niye?
''damlı evlerle dolu mahallelerimizin pastırma ve sucuk reklamlarından oluşan dev tabelalarla kaplanmasına ses çıkarmayan bir kesim, kitap okumayı tabii ki sevmez" diye başlasa, sorunun sonunu getiremeden delirebilirim. hatta o sucuğu bir güzel yedirebilirim bu arkadaşa. hayır yani sen kimsin ki edebiyattan bahsederken pastırma reklamı tabelasına uçuyorsun, bu neyin kafası bilader? "ah, oysa ki ne güzeldi bizim çocukluğumuz. yeni nesil plaza çocukları bilmez ama sokaklarda akşama kadar top oynar, eve girmezdik. hayret, yeni nesil bilgisayarla oynamaktan güneş ışığını görmüyor.." yeni nesil plaza çocukları gibi bir betimlemeye imzasını atabilir de. hayır isteyen istediğini yazsın da; sağa sola saldırıp, onu bunu küçük görüp, bilmediğin konular hakkımda ahkam kesince maaşına zam mı yapıyorlar ağzına sıçtığımın dengesizi? bu paragraf sorularında konuşan dengesiz adamlar bir nesli eğitimden, edebiyattan, şiirden, sanattan, turizmden, okumaktan soğuttular. bugün ösym sınavlarda paragraf soruları çıkarmayı bıraksın, paragraf soru bankaları tası tarağı toplayıp kapatılsın; memleketteki okuma oranı, kağıt tüketim yüzdesi falan tavan yapmazsa ben de bir şey bilmiyorum amına koyim. bu sınav adayları tek bildiği konu ''edebiyat'' olan, hatta onu bile tam bilmeyen fularlıları okumaktan sıkıldı artık, anlayın şunu. kaç yıldır paragraf sorusu çözüyorum, bu paragraf soruları neden sınırlı konular üzerinden dönüyor, onu da anlamış değilim.
yani 3-5 tane kalıp var, herifler her soruda bu kalıpları kullanıyorlar. ''oysa eskilere, klasiklere hürmet gösteriyor mu ki bu yeni nesil yazarlar?'', ''televizyonun ülkeye girişiyle hipnotize olmuşçasına televizyon adlı garabet kutusuna kitlenen yurdum insanı..", "boş zamanlarında kitap okuduğunu söyleyerek, kitabın boş zamanlarda değil mütemadiyen okunması gerektiğini bilmeyen bilinçsiz okurlar..", "1990'lı yılların sonunda, adına z kuşağı denecek; teknoloji bağımlısı, iletişimden kopuk bir nesilin tohumları atılmaktaydı." ve "o sezon ertuğrul sağlam yönetiminde adım adım şampiyonluğa koşan yeşil beyazlı ekip, sportif bağlamda anadolu'nun gururu olmaya hazırlanıyordu.." bu kalıpların en bilindik olanlarıdır. bir de bu 3-5 kalıp dışında bir şey kullanmayıp bilmem kaç bin sorulu soru bankası çıkartıyor herifler. sınav adaylarını sınava hazırlıyorsunuz eyvallah ta bir nesil de delirdi sizin yüzünüzden be. hayır yani adam gibi derdini anlatmak varken, yarak kürek konuşup sınav adayının başını ağrıtmak niye?
evde 2 liraya hazırlayacağı kahveye 15 lira para bayılan berkecanların, melislerin ve pelinsuların taptığı süper ötesi mekan. en fazla fikret közde döner kadar elittir.
bir derbi maçı. 5 yıl önce, aynı tarihte, türk telekom arena'da oynanmıştı bu maç. (bkz: 26 şubat 2012 galatasaray beşiktaş maçı)
o maçı ise johan elmander'in son saniye golü ile galatasaray 3-2 kazanmıştı. bu sefer tarih tekerrürden ibaret olmayacak. güldür yüzümüzü beşiktaşım!
o maçı ise johan elmander'in son saniye golü ile galatasaray 3-2 kazanmıştı. bu sefer tarih tekerrürden ibaret olmayacak. güldür yüzümüzü beşiktaşım!
doğrusu "dişçilerin hekim olmadığı gerçeği" olması gereken durum.
doktor demek bir şeyin uzmanı, o işin ustası demektir. yani her mesleğin doktorluğu vardır: tıp doktoru, diş doktoru, hukuk doktoru, matematik doktoru, fizik doktoru... bu böyle uzar gider.
gelgelelim, hekim ise apayrı bir dünyadır. hekim insan vücudunu inceleyen ve bu alanda ustalaşmış kişidir; vücudun tüm bölümlerini, bu bölümlerin birbiriyle bağlantısını, vücuttaki bu bölümlerin ve de vücudun çalışma prensibini ayrıntılı bilir. hekim olabilmek için tıp fakültesinden mezun ve diploma sahibi olmak gereklidir. dişçi ise vücudun sadece bir bölgesini ayrıntılı bilir. o bölge de ağızdır. bu bağlamda sen, sayın dişçi kardeşim, hekim değilsin.
şimdi bazı parlak kafalar çıkıp diyecek ki: "ööööeee tıpçı da vücudun sadece bir bölgesini ayrıntılı biliyor, atıyorum kbb'ci adam kulak burun boğazı ayrıntılı biliyor, cildiyeci cildi, kalp cerrahı kalbi, herkes bir bölgede uzmanlaşmış, ben de bir bölgede uzmanlaştım: o da ağız ve çene öeöeöeö"
öyle değil işte kardeşim. o kbb'ci adam kulak burun ve boğazda uzmanlaşmış olsa da, fakültede öğrendikleriyle vücudun geri kalanını da kulak burun boğazı bildiği kadar bilmese de gene ayrıntılı biliyor. atıyorum bir kalp cerrahı kalbi çok çok çok ayrıntılı biliyorsa, kulak bölgesini ayrıntılı biliyor. veya gözleri ayrıntılı biliyor. diğer bölümlere de çok ayrıntılı olmasa da hâkim.
sonuç olarak: dişçiler doktordurlar. ama hekim değildirler. hekim olabilmek için tüm vücuda hâkim, vücudun bir bölümüne de çok hakim olmak gerekirken, insan vücudu üzerinde dişçilerin hakim olduğu tek bölüm milletin nemli ağzı ve sararmış dişleridir.
doktor demek bir şeyin uzmanı, o işin ustası demektir. yani her mesleğin doktorluğu vardır: tıp doktoru, diş doktoru, hukuk doktoru, matematik doktoru, fizik doktoru... bu böyle uzar gider.
gelgelelim, hekim ise apayrı bir dünyadır. hekim insan vücudunu inceleyen ve bu alanda ustalaşmış kişidir; vücudun tüm bölümlerini, bu bölümlerin birbiriyle bağlantısını, vücuttaki bu bölümlerin ve de vücudun çalışma prensibini ayrıntılı bilir. hekim olabilmek için tıp fakültesinden mezun ve diploma sahibi olmak gereklidir. dişçi ise vücudun sadece bir bölgesini ayrıntılı bilir. o bölge de ağızdır. bu bağlamda sen, sayın dişçi kardeşim, hekim değilsin.
şimdi bazı parlak kafalar çıkıp diyecek ki: "ööööeee tıpçı da vücudun sadece bir bölgesini ayrıntılı biliyor, atıyorum kbb'ci adam kulak burun boğazı ayrıntılı biliyor, cildiyeci cildi, kalp cerrahı kalbi, herkes bir bölgede uzmanlaşmış, ben de bir bölgede uzmanlaştım: o da ağız ve çene öeöeöeö"
öyle değil işte kardeşim. o kbb'ci adam kulak burun ve boğazda uzmanlaşmış olsa da, fakültede öğrendikleriyle vücudun geri kalanını da kulak burun boğazı bildiği kadar bilmese de gene ayrıntılı biliyor. atıyorum bir kalp cerrahı kalbi çok çok çok ayrıntılı biliyorsa, kulak bölgesini ayrıntılı biliyor. veya gözleri ayrıntılı biliyor. diğer bölümlere de çok ayrıntılı olmasa da hâkim.
sonuç olarak: dişçiler doktordurlar. ama hekim değildirler. hekim olabilmek için tüm vücuda hâkim, vücudun bir bölümüne de çok hakim olmak gerekirken, insan vücudu üzerinde dişçilerin hakim olduğu tek bölüm milletin nemli ağzı ve sararmış dişleridir.
Kutsal kitaplarda "allah birdir" derken tanrı'nın 1 sayısıyla olan analojisi kast edilir. Tanrı'sız bir kainat düşünün.
Elinizdeki tek şey 0. Ne yapabilirsin ki? işlemlerde sadece 0'ı kullanırsın.
0+0=0
0-0=0
0×0=0
0^0=error
0/0=error
Peki ya elinde 1 sayısı varsa? ilk başlarda sadece 1 sayısıyla yola çıkarsın. Sonra deryalara açılırsın.
1-1=0
1+1=2
1×1=1
1^1=1
1/1=1
Hiç olmadı "1+1=2" eşitliğini alır, 2 sayısı ile yeni işler yaparsın. Ha bu arada, artık elinde 3 sayı var: 0,1,2. işlemlerde bu üçünü kullanabilirsin. Mesela "1+2=3" deyip, 3 sayısını elde edebilirsin. Sonra da "2^3=8" deyip 8 sayısıyla yeni işler. E zaten elinde 1 olduğu için, her sayıya 1 ekleyip, sonrakinş bulursun. Hiçbir sayıyı atlamamış olursun. Ha bir de canın sıkıldığında, bir sayıyı yeniden yaratabilirsin. "37×1=37" gibi.
Bu da 1 sayısının gizemidir, "37×1=37" örneğindeki gibi diğer sayıları yaratan odur, ama kendisinin nasıl oluştuğu da bir sırdır. Kâinatın oluşumunu açıklamak için 1 sayısıyla barışmak gerekmektedir, ve kutsal kitaplardaki şu sözü hatırlamak:
"Allah 1'dir"
Elinizdeki tek şey 0. Ne yapabilirsin ki? işlemlerde sadece 0'ı kullanırsın.
0+0=0
0-0=0
0×0=0
0^0=error
0/0=error
Peki ya elinde 1 sayısı varsa? ilk başlarda sadece 1 sayısıyla yola çıkarsın. Sonra deryalara açılırsın.
1-1=0
1+1=2
1×1=1
1^1=1
1/1=1
Hiç olmadı "1+1=2" eşitliğini alır, 2 sayısı ile yeni işler yaparsın. Ha bu arada, artık elinde 3 sayı var: 0,1,2. işlemlerde bu üçünü kullanabilirsin. Mesela "1+2=3" deyip, 3 sayısını elde edebilirsin. Sonra da "2^3=8" deyip 8 sayısıyla yeni işler. E zaten elinde 1 olduğu için, her sayıya 1 ekleyip, sonrakinş bulursun. Hiçbir sayıyı atlamamış olursun. Ha bir de canın sıkıldığında, bir sayıyı yeniden yaratabilirsin. "37×1=37" gibi.
Bu da 1 sayısının gizemidir, "37×1=37" örneğindeki gibi diğer sayıları yaratan odur, ama kendisinin nasıl oluştuğu da bir sırdır. Kâinatın oluşumunu açıklamak için 1 sayısıyla barışmak gerekmektedir, ve kutsal kitaplardaki şu sözü hatırlamak:
"Allah 1'dir"